4 Haziran 2007 Pazartesi

AYŞE GÜLEN

ABD Başkanı George Bush'un Türkiye'ye gelmesi öncesinde 16-17 Nisan 1992'de İstanbul'da çok sayıda eve operasyonlar düzenlendi. Dönemin İstanbul Emniyet Müdürlüğü Özel Harekat Şube Müdürü İbrahim Şahin'in başında bulunduğu özel harekat timlerince Devrimci Sol örgütüne yönelik yürütülen operasyonların sonucunda 3 eve yapılan baskında toplam 10 kişi öldürüldü. Bunlardan ikisi tiyatrocu Ayşe Gülen ve Ayşe Nil Ergen idi. Tiyatrocu arkadaşların Kadıköy Erenköy'deki evlerine 16-17 Nisan günü yapılan baskında Gülen kapının önünde, Ergen de banyoda olduğu sırada kurşun yağmuruna tutuldu. Olay sonrasında Emniyet Müdürlüğü yaptığı açıklamada her 4 evde çatışma çıktığını ve söz konusu kişilerin çıkan çatışma sonucu öldürüldüğünü öne sürdü. Ancak İHD ve bazı avukatların olay yerinde yaptığı incelemelerde Sabahat Karataş'ın öldürüldüğü ev dışındaki iki yerde herhangi bir çatışma çıkmadığını saptadı.
Polislerin Ayşe Gülen'in çocukluk fotoğraflarına bile kurşun yağdırdığı belirlendi. Olaydan sonra adı Ayşe Gülen Halk Sahnesi'ne verilen Gülen ile Ergen'in infazıyla ilgili olarak tam 5 yıl sonra 15 polis hakkında "faili belli olmayacak şekilde adam öldürmekten" dava açılabildi. Kadıköy Cumhuriyet Başsavcı Vekili Ahmet Orkan'ın hazırladığı iddianamesinde polislerin, Polis Salahiyet ve Vazife Kanunu'nun 16 ve TCK'nın 49. maddelerine göre kendilerini korumak zorunda kalıp kalmadıklarının araştırılmasını istedi. Dava süresi boyunca müdahil vekillerinin hemen hiçbir talebi kabul edilmedi ve olay yerinde keşif yapılmadı. Polislerin birçoğu Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmalara gelip ifade bile vermedi. Ve dava, 3 yıl sonra, 14 Ekim 2000 günü, Polis Salahiyet ve Vazife Kanunu'nun 16 ve TCK'nın 49. maddelerine göre 15 polisin beraatiyle sonuçlandı.
Ayşe Gülene Ağıt
yavaş yavaş araladı göz kapaklarını...
perdeleri açılıyordu tiyatronun...
sahnedeydi artık idil can...
heyecandan titreyip kasıldı...
"güzel canlı ne varsa bizimledir.
insanın yurdu bir kat daha kendinin olur,
toprağına, suyuna karıştıkça kanı...
yaşamış sayılmaz zaten, yurdu için ölmesini bilmeyen!"
ağır ağır kapandı perde...
gülümsüyordu dünyaya...
kadınlar ki; bin yıldır cephe ardında...
kadınlar ki; şimdi düşmüş, dövüşüyorlar cephede...
ayşe gülen, nil, sibel, adalet..
toplanmışlardı başına...
terini sabo siliyordu...
içi bir cehennemdi söndüremiyordu.
“mitralyöz, mitralyöz...”

Hiç yorum yok: